İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir
Tiyatroları, Boris Vian ve John Steinbeck’in metinlerinden yola çıkarak Gökhan
Aktemur‘un oyunlaştırdığı, Işıl Yüce ve Ülkü Tamer’in çevirisi ile Ergun
Üğlü’nün yönettiği “Karıncalar (Bir Savaş Vardı)” adlı oyunu, Mert Turak’ın
yorumu ile sahneliyor…
Oyun, Boris Vian’ın “Karıncalar” öyküsü ve John Steinbeck’in “Bir Savaş
Vardı” isimli kitabından seçilmiş bölümlerle tek kişilik bir performansa
dönüştürülmüş. Daha önce Ankara Devlet Tiyatrsou tarafından sahnelenen oyun,
İstanbul Şehir Tiyatrolarının da ses getiren oyunlarından biri olmayı başardı.
Bir askerin, nedenini bilmediği ve hiçbir şeyini anlayamadığı savaştan
firar etmesiyle başlayan oyun, özgürlüğe
koşup sevgilisine kavuşacağı anı sabırsızlıkla bekleyen askerin, ayağına
takılan bir mayına kilitlenmesi ile devam ediyor… İşgal etmek için gittiği
topraklarda kendine esir olan asker, hayatta kalabilmek ve bir anlamda onun
için umudu simgeleyen Jacklyn'e kavuşması için topuğunu mayından ayırmamak
zorunda… “Burada ne kadar kalırım, bilemiyorum. Bildiğim bir şey varsa, artık
ben seni bekliyorum!…” diye seslenen asker, insanların savaşı bir yaşam biçimi
haline getirerek, normalleştirmesini de bir noktada kendi ironisi içinde
eleştiriyor…
Gerçekçiliğe şiddetle karşı çıkan
Boris Vian, varoluşçuluğu benimseyerek, savaş karşıtlığı, şiddet, müzik ve aşk
gibi vazgeçilmez temaların işlendiği on bir çarpıcı öyküden oluşan “Karıncalar”
adlı eserini II. Dünya Savaşı’nın ardından 1946’da yayınlıyor… Öykünün
kahramanı, ayağımızı kaldırırsak patlayacağını bildiğimiz bir mayın üzerinde
iyice saçma bir hal almış hayatlarımıza dışardan bakarak, ironik bir biçimde
kahkaha atmamazı öğütlerken, savaşın yarattığı çaresizliği, ve insanoğlunun
acımazlığını da vurgulamaktan geri durmuyor…
Steinbeck, II. Dünya Savaşı sırasında savaş muhabiri olarak İngiltere,
Afrika ve İtalya’da gözlemlerde bulunuyor… Savaşın anlamı ile anlamsızlığı
üzerine, tuttuğu notlarını, sonradan "Bir Savaş Vardı" adlı kitap
haline getiererk tarihin bir kesitine değiniyor…
Tasarlanan ahşap dekor oyun boyunca bir çok şeye dönüşüyor; geminin güvertesi, kamara, sığınak, siper,
çıkarmanın yapıldığı sahil kıyısı ve cephe gibi bir çok şey oluyor. Dekorun
sağında ve solunda açılan kapaklar, sahneyi dolanan siper çukurları, ışık ve
efekt tasarımlarıyla birlikte insanda gerçekten bir savaşı izlediği hissini
uyandırıyor. Özellikle dekorda boş kaskların kullanılmış olması ve eğimli sahne
tasarımı son derece başarılı… Patlayan bombaların çıkardığı korkunç sesler,
duman ve silah sesleriyle de savaş atmosferi başarılı bir şekilde kurgulanıyor.
Oyunun en önemli sahnelerinden birisi şüphesiz firar sahnesi. Daha
doğrusu askerin firar etmeye karar verdiği sahne. Çünkü oyunun hemen başında
Jaklyn’e yazdığı mektuplarda bulunduğu ortamı, yaşadıklarını anlatan asker daha
sonraları neden bunların içerisinde olduğunu, verdiği savaşın neleri
değiştirebileceğini sorgulamaya başlıyor. Olağan olarak bunların sonucunda diğer
askerlerden farklı bir eylem içerisine girmesi kaçınılmaz oluyor. En azından
bireysel kurtuluşu için.
Turak’ın oyun boyunca yakaladığı ve başarıyla sürdürdüğü temposu metnin
hızının ve geriliminin altında kalmayarak, seyirciyi de ayakta tutan bir
serüvene dönüşüyor… sularda yattığı, yağmurda ıslandığı, patlamalara maruz
kaldığı, oyunun ikinci yarısını tek ayak üstünde tamamladığı bu zor
performansında alkışı hak ediyor…
Karıncalar oyunun başarısı; samimi, dürüst ve naif olmasından ve savaş
karşısında hemen akla gelen klişeler yerine gerçeklerden, insandan ve onun
duygularından hareket eden yapısından kaynaklanıyor. "Bugün de ölmedim
Sevgilim..." derken belki de oyun
bize asıl savaşın yaşamak sanatı olduğunun altını çiziyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder