21 Mayıs 2019 Salı

Joko'nun Doğum Günü (Yolcu Tiyatro)


                                              
  “Sizleri taşımaya başladığımdan beri yere bakıyorum hep, daha önce göğe bakardım...”
            Roland Topor’un yazmış olduğu Joko'nun Doğum Günü oyunu, Yolcu Tiyatro rejisiyle Artı sahnede sahneleniyor. Oyunun yazarı, ezen ezilen ilişkisine absürd bir biçimde yaklaşıyor. Topor, işçilerin kendilerine sistematik olarak işkence eden ve kendilerini ezen yöneticilere başkaldırmaması ve bu eziyeti kabullenmesi üzerine kuruyor oyununu. Yazar, oyununda iki karşıt sınıfın temsilcilerini grotesk tipler üzerine kurarak anlatıyor.
            Yolcu Tiyatro rejisiyle Artı Sahne'de izlediğim oyun, oyunculuk ve görsel unsurları öne çıkarmaya çalışmıştır. Anlatımda fona yerleştirilen bir perde aracılığıyla illüstrasyonlar kullanılmıştır. Bu teknik kullanılarak sabit dekordan hareketli dekora geçişi sağlamanın yanı sıra, dekor kullanımını minimuma indirerek hem pratik bir çözüm yaratmışlar, hem de dans sahnelerine geniş bir alan bırakmışlardır.
            Oyunda temel olarak, bir yanda gücü elinde bulunduran; diğer yanda ise bu gruba itaat eden bir grup var. Oyunun ana karakteri Joko; bir su deposunda işçi olarak hayatını kazanırken, günün birinde gücü elinde bulunduran gruptan biriyle karşılaşıyor ve o andan itibaren hayatı ciddi anlamda değişiyor. Üzerine para verseler bile, birilerini sırtında taşıma fikrini önceleri anlamlandıramıyor Joko. Ancak çevresindekilerin baskılarıyla yavaş yavaş kabulleniyor. Ve Joko için sırtında taşımalı günler başlıyor.
            Bir aristokrat, bir doktor ve vamp bir kadın… Gücü elinde bulunduranlar birer birer tırmanıyor Joko’nun sırtına. Hem de en doğal haklarıymış gibi, en ufak bir utanç bile duymadan. Joko ve arkadaşları gün geçtikçe biraz daha alışıp boyun eğiyorlar duruma. İyi de para kazanıyorlar bu yeni işlerinden. Joko’nun annesi de hoşnut bu durumdan. Fakat ters giden bir şeyler var, en azından Joko’nun tarafında. Gitgide bedenini ve hatta aklını esir alan bu insanlar Joko’nun kafasını kurcalamaya başlıyor.
            Joko’nun Doğum Günü,  distopik bir zamanda geçen konu olarak karşımıza çıkıyor. Çalıştığı iş yerinde kazandığı para ile hayatını devam ettirmekte zorlanan Joko, ek gelir elde etmek için sırtında zenginleri taşıyarak bir nevi hamallık yapar. Annesinin güneye yerleşme hayallerini gerçeğe dönüştürmek isteyen genç adam elinden geldiğince tüm koşullarını zorlayarak bedenini adeta bir makinaya dönüştürür.
            Yazarın iki perde olarak tasarladığı öykünün birinci perdesi bu şekilde gelişirken, ikinci perdede sırtında taşıdığı insanlarla yapışıp kalan Joko’nun evinde yaşadığı çaresizlik gösterilir. Sırtında taşıdığı ve daha sonra kendisine yapışan zengin acımasızlar Joko’nun kanını emen yarasalar, vampirler, zombiler olarak gösterilir.
            Oyunun bir rüya sahnesiyle başlaması ve bitmesi de, gerçek dünya ile fantastik dünya arasında git gellerin yaşandığı bir yorum olarak kalmış. Absürd yapısına uygun olarak, dekorun ve perspektifin "Mapping teknolojisi"yle kurgulanması iyi bir buluş olarak kullanılmış.   Oyun bu yapısıyla farklı sahnelerde oynama elverişliliğini kazanmış ve somut dekor parçası kullanmadan geniş bir alan yaratmıştır.
            Ana metin, işçilerin kendilerine sistematik olarak işkence eden ve kendilerini ezen yöneticilere başkaldıramaması ve bu eziyeti kabullenmesi üzerine kuruyor. Sahnedeki yeni yorum, bu durumu sadece güldürü unsuru olarak kullanıyor. İki karşıt grup da, kostümler ve söz oyunlarıyla sadece güldürü unsuruna dönüşüyor.  
            Ana izlek, Joko'nun sisteme karşı direnişini ve dönüşümünü gösterirken, Yolcu tiyatro rejisi Joko'nun Doğum Günü'nü, Joko'yu oynayan oyuncunun hamallığına acıdığımız bir gösteri haline dönüştürmüş.
          


             
             






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder