Roland
Topor’un yazmış olduğu Joko'nun Doğum Günü oyunu, Yolcu Tiyatro rejisiyle Artı
sahnede sahneleniyor. Oyunun yazarı, ezen ezilen ilişkisine absürd bir biçimde
yaklaşıyor. Topor, işçilerin kendilerine sistematik olarak işkence eden ve
kendilerini ezen yöneticilere başkaldırmaması ve bu eziyeti kabullenmesi
üzerine kuruyor oyununu. Yazar, oyununda iki karşıt sınıfın temsilcilerini
grotesk tipler üzerine kurarak anlatıyor.
Yolcu Tiyatro rejisiyle Artı Sahne'de
izlediğim oyun, oyunculuk ve görsel unsurları öne çıkarmaya çalışmıştır.
Anlatımda fona yerleştirilen bir perde aracılığıyla illüstrasyonlar
kullanılmıştır. Bu teknik kullanılarak sabit dekordan hareketli dekora geçişi
sağlamanın yanı sıra, dekor kullanımını minimuma indirerek hem pratik bir çözüm
yaratmışlar, hem de dans sahnelerine geniş bir alan bırakmışlardır.
Oyunda
temel olarak, bir yanda gücü elinde bulunduran; diğer yanda ise bu gruba itaat
eden bir grup var. Oyunun ana karakteri Joko; bir su deposunda işçi olarak
hayatını kazanırken, günün birinde gücü elinde bulunduran gruptan biriyle
karşılaşıyor ve o andan itibaren hayatı ciddi anlamda değişiyor. Üzerine para
verseler bile, birilerini sırtında taşıma fikrini önceleri anlamlandıramıyor
Joko. Ancak çevresindekilerin baskılarıyla yavaş yavaş kabulleniyor. Ve Joko
için sırtında taşımalı günler başlıyor.
Bir
aristokrat, bir doktor ve vamp bir kadın… Gücü elinde bulunduranlar birer birer
tırmanıyor Joko’nun sırtına. Hem de en doğal haklarıymış gibi, en ufak bir
utanç bile duymadan. Joko ve arkadaşları gün geçtikçe biraz daha alışıp boyun
eğiyorlar duruma. İyi de para kazanıyorlar bu yeni işlerinden. Joko’nun annesi
de hoşnut bu durumdan. Fakat ters giden bir şeyler var, en azından Joko’nun
tarafında. Gitgide bedenini ve hatta aklını esir alan bu insanlar Joko’nun
kafasını kurcalamaya başlıyor.
Joko’nun
Doğum Günü, distopik bir zamanda geçen
konu olarak karşımıza çıkıyor. Çalıştığı iş yerinde kazandığı para ile hayatını
devam ettirmekte zorlanan Joko, ek gelir elde etmek için sırtında zenginleri
taşıyarak bir nevi hamallık yapar. Annesinin güneye yerleşme hayallerini
gerçeğe dönüştürmek isteyen genç adam elinden geldiğince tüm koşullarını
zorlayarak bedenini adeta bir makinaya dönüştürür.
Yazarın
iki perde olarak tasarladığı öykünün birinci perdesi bu şekilde gelişirken,
ikinci perdede sırtında taşıdığı insanlarla yapışıp kalan Joko’nun evinde
yaşadığı çaresizlik gösterilir. Sırtında taşıdığı ve daha sonra kendisine
yapışan zengin acımasızlar Joko’nun kanını emen yarasalar, vampirler, zombiler
olarak gösterilir.
Oyunun
bir rüya sahnesiyle başlaması ve bitmesi de, gerçek dünya ile fantastik dünya
arasında git gellerin yaşandığı bir yorum olarak kalmış. Absürd yapısına uygun
olarak, dekorun ve perspektifin "Mapping teknolojisi"yle kurgulanması
iyi bir buluş olarak kullanılmış. Oyun
bu yapısıyla farklı sahnelerde oynama elverişliliğini kazanmış ve somut dekor
parçası kullanmadan geniş bir alan yaratmıştır.
Ana
metin, işçilerin kendilerine sistematik olarak işkence eden ve kendilerini ezen
yöneticilere başkaldıramaması ve bu eziyeti kabullenmesi üzerine kuruyor.
Sahnedeki yeni yorum, bu durumu sadece güldürü unsuru olarak kullanıyor. İki
karşıt grup da, kostümler ve söz oyunlarıyla sadece güldürü unsuruna dönüşüyor.
Ana
izlek, Joko'nun sisteme karşı direnişini ve dönüşümünü gösterirken, Yolcu
tiyatro rejisi Joko'nun Doğum Günü'nü, Joko'yu oynayan oyuncunun hamallığına
acıdığımız bir gösteri haline dönüştürmüş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder