21 Mayıs 2019 Salı

Ezop Sahne- Beyaz


Ezop Sahne'nin prodüksiyonuyla sahnelenen "Beyaz" adlı oyun, Zeynep Utku'nun çevirisi ve Özen Yula'nın rejisiyle seyirciyle buluşuyor. Fransız dramaturg, oyuncu ve romancı Emmanuelle Marie'nin 2005 yılında yazdığı “Beyaz” adlı oyun, ilk kez Paris'te Zabou Breitman tarafından sahneye koyuluyor. "Theatre De la Madeleine"de 15 Eylül 2006'dan 25 Ocak 2007'e kadar oynanan oyun, 2007'de iki dalda Moliere ödülünü alıyor. 

            Oyun, ölüm döşeğindeki annelerinin başında bekleyen iki kız kardeşin hikayesine odaklanıyor . Kocasıyla mutsuz evliliğini sürükleyen bir kız kardeş ve uzun zaman sonra eski kasabasına dönen abla... Ölüm döşeğindeki annelerinin başında bekleyen iki kız kardeşin bir ömürlük hesaplaşması...

            Oyun, beyaz rengin hakim olduğu modern bir mutfakla açılıyor. Sahnenin gerisinde iki kapı yer alıyor. Bir kapı bahçeye açılırken diğer kapı hasta annelerinin odasına açılıyor. Yaşam ve ölüm ikilemi arasında geçen oyunda iki kızkardeşin kısılıp kaldıkları yer olarak karşımıza çıkan mutfak bir diğer taraftan yaşam ve temel gereksinimlerle ilintili olarak da duruyor.  Rutin işler yapılıyor, anneye yemekler hazırlanıyor, çamaşırlar yıkanıyor... Mutfakta geçen zaman kardeşlerin tekrardan yakınlaşmalarını ve birleşmelerini sağlıyor.

            Mutsuz bir evliliğe sahip ev hanımı ve geçimini sağlamak için çalışmak zorunda kalan sanatçı ablanın tezat kişilikleri, babaya duyulan nefret ve anneye duyulan sevgiyle ortak birliktelik sağlıyor. Geçmiş konuşulmaya başlıyor, vazgeçilmiş duygular, mutluluklar, özlemler tek tek anlatılmaya başlanıyor. Beyaz kapının ardında bir dram yaşanırken, kardeşler yitip giden zamana aldırmadan  tekrardan birbirine bağlanmaya çalışıyor.

            Özen Yula, ana metne sadık kalarak ölüm temasına odaklanıyor. Ana metinde yer alan iletişimsizlik ve bekleme anındaki çaresizlik yeni yorumda ölüm gerçeğinin arkasına gizleniyor. Yula, metinden farklı olarak hasta olan anneyi kısa videolar şeklinde beyaz mobilyalara yansıtıyor. Bu durum yaşadığı sıkıntılara göğüs germeye çalışan kardeşlerin hikayelerinin önüne geçiyor. Kızkardeşlerin çaresizlikleri, geçmişleri, hayalleri, iletişim kurma çabaları, ölümün ana tema olarak yorumlanmasıyla önemini yitiriyor. Özen Yula'nın rejisinde yer almayan sarkaç saat, ana metinde yaşam ve ölüm ikileminin zamanla kurduğu bağ açısından önem arz eden bir diğer ayrıntı.

            Yula'nın rejisinde, uzun süre birbirleriyle görüşmeyen kardeşlerin iletişim kurma çabaları yer yer güldürü unsurlarına dönüşüyor ve duygusal yoğunluğu sekteye uğratıyor. Sözcük tekrarları, hareket tekrarları ve büyük kardeşin mutfak işleriyle uğraşı bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Kardeşlerin iç seslerine tanık olduğumuz sahnelerde de, tasarlanan dış sesler ayrıksı bir noktada duruyor. Babanın geldiğini anladığımız sahne "tak" diye ses aracılığıyla verilmeye çalışılıyor. Ki bu durum ana metinden bağımsız bir yorum olarak da okunabilir. Çünkü; ana metinde babanın gelip gelmediğine dair herhangi bir izlek yok.  

            Annenin varlığı iki kız kardeş için de kendilerini var etmekte yaşadıkları en büyük engel gibi duruyor. Bu yüzden annenin vefatından sonra büyük bir değişimin yaşandığını görüyoruz. Annenin gölgesinden ancak annenin vefatıyla kurtulmuş iki kız kardeşi görüyoruz. Kavgalar sona eriyor, tartışmalar sona eriyor ve iletişim problemini giderdiklerini görüyoruz.

            Derya Alabora'nın büyük kardeşi üstlendiği oyunda, Deniz Çakır da küçük kardeş rolüyle karşımıza çıkıyor. Oyuna Suna Selen de hasta anne rolüyle destek sağlıyor. Tomris Kuzu'nun hazırlamış olduğu beyazlar içerisindeki mutfak dekoru ve Çiğdem Erken'in müziğiyle alkışı hak eden bir diğer Ezop Sahne prodüksiyonu oluyor.



           

             
           

           
             



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder