Shakespera'in
Fırtına adlı oyunu için romance tanımı yapılır. Bu türün belirgin özelliği;
komik, trajik ve doğaüstü öğelere yer vermesi olarak gösterilir.
Fırtına
oyununda en belirgin tema, sömürü düzeni olarak karşımıza çıkar. Bunun yanı
sıra iktidar hırsı ve kadının toplum içindeki yeri ise yan temalardır.
Oyun,
kardeşi Antonio ve Napoli kralı Alonso tarafından tahtı elinden alınan ve
sonrasında kızı Miranda‘yla birlikte bir adaya mahkum edilen Prospero’nun
tahtıyla birlikte bir nevi intikam almak için sürdürdüğü çabalarını konu
alıyor. Prospero mahkum edildikleri bu adadaki yaşam koşullarına nasıl ayak
uydurmaları gerektiğini bir peri olan Ariel ve bir köle olan Caliban‘dan
öğreniyor. Zamanla onları kendisine bağlayarak birer köle hâline getiriyor.
Prospero sahip olduğu doğaüstü güçlerini kullanarak çıkardığı şiddetli
fırtınayla kardeşi ve Napoli kralı Alonso’yu çıktıkları deniz yolculuğunun
sonunda bulundukları adaya sürüklüyor. Adada Ariel’in özgürlüğüne kavuşmak
uğruna yaptığı yardımlarla başta Antonio ve Alonso olmak üzere herkesin
yaptıklarından pişmanlık duymasını ve adaletin yeniden sağlanmasını amaçlıyor.
Prospero, bunun bir nişanesi olarak da kızı Miranda ve Napoli kralının oğlu Ferdinand‘ın
evlenmelerine izin veriyor.
Fırtına
sahnesi barkovizyon gösterisi olarak sunuluyor. Fırtına sahnesinden sonra sahnenin
farklı yerlerine savruluyor karakterler. Oyun, seyirciler arasında oynanıyor. Mekan
belirsiz. Her iki duvarda gözü andıran oval perdelerde seyircide gözetleme
hissini uyandırıyor.
Prospero’nun
kardeşi Antonio ve Napoli kralının kardeşi Sebastian amaçları yolunda
kendilerine engel olarak gördükleri Napoli kralını ortadan kaldırmanın
planlarını yaparken, sarhoş kahya Stefano da yanına aldığı soytarı Trinculo ve
köle Caliban’la birlikte adanın kralı olma hayallerini kuruyor.
Oyunun
tam bu bölümlerinde Stefano ve Trinculo, Caliban’ın yol göstericiliğinde
Prospero’nun mağarasına ulaşmaya çalışıyorlar. Prospero’yu alt edip, adanın
yeni sahibi olmak için. Ariel’in onlara görünmez olarak sunduğu göz alıcı
kıyafetleri bir bir üstlerine giymeye başlıyorlar. Ve müzik eşliğinde bir
defile sahnesi başlıyor. Sahnenin iki yanındaki barkovizyon perdeleri
yardımıyla onlar kıyafetlerini denerken biz de geçmişten yakın tarihimize kadar
birçok siyasetçinin fotoğraf ve videolarını görüyoruz. Barkovizyon gösterisinde
Hitler, Trump, Merkel gibi bir çok siyasinin fotoğrafları görünür ama bunun
yanı sıra Türkiye siyasetinden herhangi bir siyasetçinin resmini göremiyoruz.
Ariel
oyun kişisi, ayağında patenleri, dizlikleri, dirseklikleri ve başında bir
aksiyon kamerasıyla oyuna giriyor. Reji çok büyük prodüksiyonlara girmeden bir
çift paten buluşuyla Peri'ye sahnede daha hızlı hareket ve farklı olma
olanağını sağlıyor.
Ariel,
Prospero'nun kolluk kuvetleri gibi; gözetleyen, denetleyen ve kontrol eden
mekanizmanın kölesi. Ariel, yer yer seyirciyi de kafasındaki aksiyon
kamerasıyla barkovizyon ekranına taşıyor. Seyirciler de denetlenen mekanizmanın
içinde yer alıyor.
Caliban
oyun kişisinin ezilme durumu daha çok komedi unsuru olarak kullanılıyor.
Bunun
yanı sıra bir diğer nokta olarak dönem kostümleri yerine ganster kıyafetleri ve
silahlarla da oyun güncellenmeye çalışılıyor. Mafya vari bir izlenim
uyandırıyor.
Prospero'nun
herkesin kıyafetlerini çıkardığı sahnede ise; Prospero yegane güç olarak
kalıyor. Prospero beyanıyla başlayan oyun, Prospero'nun olumlanmasıyla devam
ediyor. Aydoğan, Prospeyo ön planda tutuyor ve Caliban'ı olumsuzluyor. Metnin ana iletisi olan kolonyalist söylem
rejide pek yer bulamıyor. Oyun, daha çok siyasi bir parodi gibi duruyor.
Bunun
yanı sıra bir diğer yan tema olan Miranda ve Ferdinand'ın aşkı da Aydoğan'ın
rejisinde pek yer bulamamış. Miranda beyazlar içinde peri gibi karşımıza
çıkıyor, saf ve temiz. Ferdinand ve Miranda'nın ilişkisi elma görselleriyle
sembolik bir biçimde geçiştiriliyor.
Oyunda yabancılaştırma unsuru olarak
kullanılan, şarkılar ve kelime öbekleri ile de yer yer düşen tempoyu artırmaya
çalışıyor.
Oyun
sahnelenirken elbette bir yorumla ele alınır, her seferinde yeniden şekillenir.
Yorumlanmasında bir sakınca olmasa da nasıl yorumlandığı önemli. Oyunun
kolonyalist söyleminden uzaklaşması, ve yorum olarak sadece siyasi parodi
olarak sunulması Sheakspeare'in Fırtınası'nı; Aydoğan'ın Rüzgar'ına
dönüştürüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder