Aydın Orak'ın Kürt Tiyatro Tarihçiliği ve "Radikal Tiyatro"[1]
Bu
yazıda, başlıktan da anlaşılacağı üzere, Aydın Orak'ı "Radikal Tiyatro" kitabından alıntılarla, konuyu tartışmaya açmak ve “oldu mu şimdi hocam?” amacındadır.
Akla ilk gelecek tipik gerekçeleri geçiniz lütfen; Aydın Orak'la herhangi bir
şahsi husumetim olmadığını herkesin bilmesini ve bilakis Aydın Orak'tan şunu
rica ediyorum; dramaturji öğrencisi olduğum için, bu konuda yazmak-çizmek zorunda hissettim…
Uzun
yazıları sevmeyenler için, Aydın Orak kimdir diye “Google”da arama yapılırsa özet
şudur: Her şeyi yapabilen; oyunculuk, şaircilik, yönetmencilik, sinemacılık,
yazarcılık, gazetecilik(kim işe aldıysa), çevirmencilik(Hiç kimsenin bilmediği
Türkçeden-Kürt okurlarına özel), belgeselcilik, deneyselcilik, videoartcılık,
prodüksiyonculuk, eğitmencilik, reklamcılık, Cihangir-Tarlabaşı sıkışmışlığı,
"Musa Anterciliği"... Sanat camiasının Kürt kontenjanı veya Kürt sanat
krizi veya bir süperman olarak Aydın Orak için birçok sayfa, içerik karşımıza
çıkar. Bulaşmadığı, bilmediği bir mecra yok gibidir. Ama kendince “en iyi”
sandığı “Kürt-çe Tiyatro Bilgisizliği” ve diğer sebepler beni bu yazıyı yazmaya
zorladı veya şuna fıtrat meselesi diyelim.
Yazıyı
okumaya devam ediyorsanız, şimdi esas konumuza dönebilirim demektir… “Radikal
Tiyatro” kitabının içindekiler sayfasında bütün okuyucular gibi başlıklarda
müthiş bir çekicilik sezilir…
Önsöz’den başlayalım:
Sipariş üzerine yazıldığı her halinden belli bir Aydın Orak portresiyle kitabın
girizgahı bizi karşılar, çok memnun olmak üzere hissi verir. Yaşam Kaya'nın “Kürt
Tiyatrosu ve Aydın Orak” hakkındaki bilgisi, Yaşam Kaya'yı da ne kadar zor
durumda bıraktığına şahit oluruz. (Bkz: Modern Kürt Tiyatrosu ve Aydın
Orak.s.7-10)
27
Mart Dünya Tiyatrolar Gününün Kürtçe Tiyatro bağlamında Aydın Orak'ın
vazgeçilmez müdavimliğini, bütün yazılarında görmek mümkündür. (Ayrıntılı
bakmak isteyenler, Google'da aratabilir. Zira, son 10 yılın 27 Mart'larında
mutlaka bir demeci görebilirler… Son iki yıl hariç, belki de sinemayla
uğraştığı içindir… Sinemacılar düşünsün…)
Kitabın
bütün içeriğinde “tiyatroculuk paradokslarını (Eminim, Aydın Orak bu sözü de
Google'da aratacaktır.) ve tiyatrocuların kulis şikayetlerini, mesleğin inceliklerini
ve klişelerini nasıl kullandığını, ezberinden hiç şaşmadığı birebir
görülecektir. (Bkz: Bütün Kitap!)
Aydın
Orak’ın bütün yazı başlıkları okumaya davet eden bir albeni-okubeniye çağırır;
ama sadece çağırır! Ömrümde (23) bu beceriyle bir yazarın konu ıskaladığını, konuyu-temayı
fena halde dağıtma ustasıdır. (Vallahi de billahi de Aydın Orak Türkçenden
şüpheliyim! Kürtçe yazılarını görseydim bi’şeyler derdim, haa yalan olmasın
müthiş Kürtçe çevirilerine de baktım. Bu kitap kürtçe yazmış olsaydın aynı düşüncelerimi Kürtçe yazardım.Kimse bana neden bu yazıyı Kürtçe yazmadın diye sormasın, tartışmayı ve konuyu Türkçe ilk o açtı.) Kocaman, iddalı başlıklar ustasısın.
(Bkz: Kürt Tiyatrosunun Kaynağına İnmek: Dengbêjlik s19) Bu yazıda çok
aydınlandım, dengbêj olasım bile geldi, neyseki geçti…
Biraz ciddi yazayım da eleştirmenlik
tarafımı Aydın Orak'ta sınayayım: "Kürt Tiyatrosu'nun tarihsel
gelişimi" adlı yazısının 1990 öncesi Kürt Tiyatro'su hakkında yazdıklarını
olduğu gibi kitaptan alıntılıyorum, şöyle diyor Üstad:
"Kürtlerin tiyatrosu var mıdır, yok
mudur, ilk piyesleri, dramatik tiyatroya geçişleri nasıl olmuştur, kendi
bilgilerimiz ve bildiklerimizle bir göz atalım. Türkiye Kürtlerinin ilk tiyatro
metni olarak kabul edilen "Memê Alan" 1918'de Ebdurehim Rehmi'nin yazdığı oyun olarak bilinmektedir.
1918-1919'da İstanbul'da Kürt Kadın Derneği adında bir dernekte iki Kürtçe oyun
oynandığı biliniyor, fakat bu oyunlar hakkında net bir bilgiye sahip değiliz.
Rivayetlere göre 1930'da Rusya'da
eğitim gören Kürtler, Elegez'de iki temsil "Mem û Zîn"i oynamışlar.
1931'de Ereb Şemo "Koçekên Derewîn" adında bir oyun hazırlayıp
sahnelemiş. 1934'te Ehmedê Mirazî "Zemanê Çûyî" adında bir oyun
yazmış. 1970'lerde Rusya'daki Kürtler tiyatro alanında ilerlemiş ve o dönemde
bir çok yeni eser sahnelemişler. Onlardan bir kaçı şunlardır: "Ker û
Kulik", "Reva Jinê", "Zewaca Bê Dil". Bu oyunların bir
çoğu da Erivan Radyosu için Radyo Tiyatrosu'na çevrilmiş. O dönemler de Kürt
yazarlar Victor Hugo ve Gogol gibi birçok dünya klasiğini Kürt diline
çevirmişler. Süleymaniye Sanat Okulu açılmış, tiyatro ve oyunculuk adına iyi
gelişmeler sağlanmış. Bununla beraber Kürtçe çocuk oyunları, radyo oyunları
yapılmış.
1946'da İran Kürtlerinin sahnelediği
"Dayika Niştiman"(Toprak Ana) dört parçayı anlatan bir müzikal
oyundur. 1959'da Musa Anter'in Harbiye Askeri Cezaevi'ndeki hüresinde yazdığı
"Birîna Reş"(Kara Yara) piyesi Türkiye Kürtleri açısından ilk Kürtçe
oyun özelliğini taşıyor."
Şimdi bu yazıdan hareketle,
Aydın Orak'ın Kürt Tiyatro tarih bilgisini hep birlikte, cümle cümle irdeleyelim...
"Kürtlerin tiyatrosu var mıdır, yok
mudur, ilk piyesleri, dramatik tiyatroya geçişleri nasıl olmuştur, kendi
bilgilerimiz ve bildiklerimizle bir göz atalım."(Bu cümlelerin sonunda
ve devamında en az 15 yıllık bir Kürt tiyatrocu olmasına rağmen Wikipedia'ya
bile doğru dürüst bakmamıştır. Yaw ayıptır, günahtır, Kürt Tiyatro Tarihi ne
hallere düşmüş! Devamında bir tarihçi titizliği seziliyor…) "Rivayetlere göre 1930'da Rusya'da eğitim gören
Kürtler, Elegez'de iki temsil "Mem û Zîn"i oynamışlar. 1931'de Ereb
Şemo "Koçekên Derewîn" adında bir oyun hazırlayıp sahnelemiş. 1934'te
Ehmedê Mirazî "Zemanê Çûyî" adında bir oyun yazmış. 1970'lerde
Rusya'daki Kürtler tiyatro alanında ilerlemiş ve o dönemde bir çok yeni eser
sahnelemişler. Onlardan bir kaçı şunlardır: "Ker û Kulik", "Reva
Jinê", "Zewaca Bê Dil". Bu oyunların bir çoğu da Erivan Radyosu
için Radyo Tiyatrosu'na çevrilmiş. O dönemler de Kürt yazarlar Victor Hugo ve
Gogol gibi birçok dünya klasiğini Kürt diline çevirmişler. Süleymaniye Sanat
Okulu açılmış, tiyatro ve oyunculuk adına iyi gelişmeler sağlanmış. Bununla
beraber Kürtçe çocuk oyunları, radyo oyunları yapılmış." (Aydın
Orak'ın tarihçiliği rivayetlerle başlar ve aşağıdaki kopuk, yanlış, düzensiz
bilgiler sıralanır. Zaman ve mekan atlamalarından habersiz ayrı bir paragraf
yazma ihtiyacını bile hissetmez.)
1946'da İran Kürtlerinin sahnelediği
"Dayika Niştiman"(Toprak Ana) dört parçayı anlatan bir müzikal
oyundur. 1959'da Musa Anter'in Harbiye Askeri Cezaevi'ndeki hüresinde yazdığı
"Birîna Reş"(Kara Yara) piyesi Türkiye Kürtleri açısından ilk Kürtçe
oyun özelliğini taşıyor." (Dayika Niştiman'ın Türkçe'sinin “Toprak Ana”
anlamına geldiğini öğrenmek, benim için bir şok etkisi yarattı. Biri beni şok
halinden kurtarsın.)
(Bkz: Klasik ve Çağdaş Kürt Tiyatrosu s.33) yazısında, ne klasik ne de çağdaş tiyatroya dair bir bilgi
görebilirsiniz. (İnanmayan herkes baksın, rica ediyorum.)
(Bkz:
Kürt Tiyatrosundan Türkiye Tiyatro Kurultayına Doğru s.37) Biri bu adama,
"Ne diyorsun yaw?" demedi mi-yaw? Bu yazıların gazete ve dergilerde
nasıl yayınlandığına akıl sır erdiremiyorum. Bu yazılar hiç mi bir editörün
elinden geçmedi? Ne bilim, eş-dost-arkadaş-hayırsever biri de olabilirdi. Bir
noktaya kadar iyi hoş güzel de, bu kitapta
hangi yazının, nerede yazıldığı belirtilmemiştir ki; ama oldu mu şimdi? Sadece
yayınlandığına dair emareler önsözde belirtilmiş.
Aydın
Orak hakkında bu kitaptan şunu da öğrendim; Türkiye Tiyatrosu'na Kürt
kontenjanından kabul görmek istiyor. Sayın Akademisyenler ve sanatçılar,
sinemacılar, dostlar, Romalılar... Lütfen, Aydın Orak'ın bu haykırışlarını,
çabalarını ve sanatseviciliğini, süpermanlığını görünüz, itinayla ilgileniniz,
n'olur... Hepiniz, evet hepinize sesleniyorum, bu yazıyı sizin için yazıyorum. Aydın
Orak için Yaşam Kaya'nın daha önceki çabası yetersiz kaldı. Üstün Akmen de
ilgilenmiyor. Metin And sizlere ömür… Hiç olmadı siz ilgilenin Metin Boran...
Evet siz! Buradan bütün sanat camiasına
sesleniyorum: Kimse Yok mu? Bu "Actor"u nasıl yok sayarsınız? Hadi
tiyatroculuğunu beğenmediniz, tiyatro tarihçiliğine bir bakın. Engin dramaturji
bilgisini görebilirsiniz!
(Bkz:
Kürt(çe) Tiyatro ve Seyircisi s.45) adlı bilimsel çalışmasında(!) iki sayfada
2500 yıllık evrensel-yerel ne varsa, yazının hakkını vermiş! Ey yukarda
saydığım camia, onu nasıl göremezsiniz, duyamazsınız, okuyamazsınız? Ben
geldim-gördüm; illa Latince yazdıracaksınız bana, peki… “Veni vidi vici”
Kitabın
adı "Radikal Tiyatro"dur ya,
birkaç yazı ve paragrafın içinde; Kürt Özgürlük referanslarını politik
bir dille vermeye çalışsın tabii, hakkıdır. (Mesaj alındı; ama bu da yetmeyecek.)
(Bkz:Tiyato
Hayatın Aynası mı? s.57.) adlı yazısının, makale diyelim şuna(!) Peter Brook
adını "abstract" niyetine şu ifadeleyle kullanır: Peter Usta.
(Google'dan bakmasın, “Abstract” özet demek, hatta biraz zorlarsam absürt ve
anlaşılmaz bir önsöze kadar giderini bulurum.)
(Bkz:
Ödenekli Tiyatrolarda Kürtçe Tiyatro Tartışması s.61) Tiyatrocu ve elbette ki,
Atinalı Türk Tiyatrocu'larına sitemlerini, teesüflerini "ayb ettiniz amalarını”
görebilirsiniz. (Bkz: "İlk" Kürtçe Oyununa Bir Eleştiri s.71)
yazısında bir çok "ilk, ilke, ilkesel, ilkel, iklim ve küreselleşmeye,
konu neydi ya unuttum... Yaw, ne diye Türk tiyatrocularına ha bire Kürt
kontenjanı konusunu hatırlatıyorsun? Belki ben de o kontenjandan faydalanmak
istiyordum. Gerekirse, Almanca yaptığım oyunlarıma, üst yazı ve hatta sinopsis
ve tretmanla destek de sunabilirim. Ertuğrul Günay da seni anlamadı. Neyseki
sonra gelenler vefalı çıktı.
(Bkz:
İstanbul Erbil Tiyatro Hattında s.75) adlı yurt içi ve yurt dışı seyahatnamelerinde
pardon turnelerinde gidip gelmesine rağmen; Başûr Tiyatrosu (Güney Kürdistan) dünü-bugünü
hakkında en ufak bir bilgiye sahip değildir ve “rivayetlerle” işini yapmaya
devam etmektedir. Erbil'e her gittiğinde, ortalama bir kitap getirmiş olsaydı
ve bu tiyatro kitaplarına bakma zahmetine bulunsaydı, sadece tiyatro
müdürleriyle değil; Başûr Kürt yazar, tiyatrocu, akademisyenleriyle iki
randevuda buluşmuş olsaydı; bu kitabı yazmazdı… “Pare niye kakegyan!” Mealen;
yani diyorumki, "pere tune, huner jî tune." demek istiyorum, sanırım.
(Bkz:
Nusaybin Turnesinde Neredeyse Mayına Basacaktım s.79) adlı biyografisinde; yazar,
şair, çevirmen Aydın Orak "Burası Muş'tur, yolu yokuştur." demeye
getiriyor gibidir sanki. En azından öyle melül melül bakıyor, o bakıları yok
mu, ahh hep o bakışlar… Nice kalpleri küstürdü, etrafta adam (oyuncu) bırakmadı.
En son oyuncusu Latin Amerika’ya kaçtı. Şaka değil Remzi Pamukçu Brezilya milli
takımında geçen pazartesi forma giydi. Varın
siz gerisini düşünün.
Bkz:
Diğer yazılara sayfa dolsun, yazı olsun, fotoğraf olsun, matbaada forma dolsun,
şu da olsun, bu da olsun... Elbette öncelik şu tarihlerde olmak şartıyla: 8
Mart, 21 Mart, 27 Mart... Bütün önemli gün ve haftalarda tarihsel derinlikli
yazılar mevcuttur.
Bu kitabı
yayınlayan Belge Yayınları, bu ve benzeri yazdığım derinlikli, dobralığımı,
dramaturjik çabalarımı, kısaca bütün küllüyatımı; Twitter, Blog, Facebook
paylaşımlarımı götürürsem Belge Yayınları’na acaba parasıyla basarlar mı ki?
Valla bu kutsal kitaba kadar, Belge Yayınları'nı ciddi bir müessese bildirdim!
Editörün cevap hakkı saklıdır. Editör cevap hakkı doğsun diye bir soru: Bu
kitapta sözü edilen; kaynakça, dipnot kullanımı yoktur. (Belki dikkatinizden
kaçmıştır, valla da yok yaw!)
Gerçi ben kitapta
editör adına da rastlamadım orası ayrı bir konu, redaksiyondaysa Ahmet Batmaz adının
yazıyor olması neyi redakte ettiğini düşündürtüyor. Doğrusunu isterseniz merak da
etmiyorum… Editör değil de redaktörün doğal olarak cevap hakkının olduğunu
sanmıyorum.
Son Söz (Epîlog)
niyetine…
Sayın Aydın Orak, seni seviyorum; ama
tarihçiliğini ve yazarlığını değil; oyunculukta devam etmeni temenni ederim. Naçizane
önerim; Kürt Tiyatrosu için en doğru davranışın bu olacağını düşünüyorum.,.
İstanbul Ünv. Tiyatro Eleştimenliği ve Dramaturji bölümünün yetenek sınavı için,
bütün bildiklerimi Kürt Tiyatrosunun geleceği için ve minnet etmeden seninle
paylaşabilirim. İlk iş olarak, mesela bölüme hazırlanmak için Brecht’in “Bay
Keuner'in Öyküleri” kitabıyla başlayabilirsin, yerli-yersizlerden Sait Faik de
fena olmaz… Umarım kızmamışsındır bana, yazmasaydım çıldıracaktım.
[1] Orak, Aydın, Radikal Tiyatro, Belge Yayınları, 2012,
İstanbul ( Tarih, belge vb. yazacaksam tabiî ki dipnot kullancağım.)
Hevalê Recep yazının sonunda umarım kızmazsın yazmışsın; Aydın Orak kitabında zaten kürt tiyatrosunun gelişmeme sebeplerinden birini birbirimizi eleştirmememize bağlamış ve yapıcı bir eleştirinin kürt tiyatrosunun gelişmesine katkıda bulunacağını söylemiş. Bu nedenle sana kızacağını sanmıyorum.yaptığın eleştiriler için de teşekkür ederim.Ben de sana bir soru sorayım ölese: Dayîka Niştiman in türkçe anlamını alabilir miyim senden? Çünkü toprak ana olmadığını öğrendim bu yazında :)
YanıtlaSilEn çok da Toprak Ana'yı sevdim, ne sevimli bir çeviri olmuş :) not: hiçbir akrabalığım yoktur, tek bir konuşmuşluğum vardır, actor'den sonra tiyatro isminden bile nefret edesim gelmiştir...
YanıtlaSilEz dibêm qey te hinekî "zikreşî" kiriye ;) Ciwamêro jêhatî be, jîr be , ma sûcê wî ye? Hii? Destxweş, nivîseke xweş a qerfî bû
YanıtlaSilDest xweş kak recep. Lê te dawiya nivîsêde behsa pirtûka Bertolr Brecht ya “Bay Keuner'in Öyküleri" kiriye. Tu zanî ev pirtûk di haziriya beşa Drtamaturji yê de min kifş kiribû. Ez dibim di mesela "perwerdê de te karibû behsa min jî bikira. Hema çi ji destê min jî hat...
YanıtlaSilİlginç bir paylaşım olmuş, teşekkürler. Tiyatro Dersi İzmir / Tiyatro Kursu İzmir
YanıtlaSil